
ALEV ALATLI’DAN TÜM TÜRK ÇOCUKLARINA
Yaşadığımız çağı
anlamlandıran yol açıcı isimlerden birisi de hiç şüphesiz Alev Alatlı idi. Onu
entelektüel, aydın, münevver nasıl tanımlamaya çalışırsak çalışalım, o bir
yerde çıplak uyarıcı idi. Bizi hakikatimizle yüzleştirdi, gör(e)mediklerimizle
ya da görmek istemediklerimizle bizi karşı karşıya getirdi. Yaşadığımız zaman
dilimi için bu zor bir vazife idi. Alatlı bu vazifeyi bihakkın yerine getirdi.
Alatlı, Nasihatname
üst başlığıyla 11 ciltte tamamlanacak serinin ancak iki cildini yayımlamaya
ömrü kifayet etmişti. Alatlı, Nasihatname'nin dünyada hâkim
kültürün yapı sökümü temrini olduğunu belirtmiş ve Batı kültürünün kadim
kodlarını çözümlemek suretiyle bugünün dünyasını anlaşılır kılmayı, böylece 21.
yüzyıldaki serüvene avans sağlamayı umduğunu söylemişti.
Giderken Nasihatimdir,
Vasiyetimdir diyerek yine önemli bir manifestoya imza attı ve bizi
kendimize getirecek son silkinişi de gerçekleştirdi.
Ruhu şad, mekânı
cennet olsun.
Ey, Oğul!
Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını
formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe
vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin
yeterli değildir akıl.
Ey, Oğul!
Herşeyi anlamaya kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır derler. Bilesin ki, akılla
anlaşılamaz, pergele, cetvele gelmez bu Ülke. Kendisine has bir kimliği vardır,
Türkiye’ye sadece iman edilir.
Ey, Oğul!
Devirli bir oluşumdur, tarih. Sakın ola ki, ezelden ebede dümdüz uzanan
doğrusal bir hat bellemeyesin. Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz.
Gün olur, en gerideki, en öndekinden ilerde olur. Aristarkus, Kopernik’e
“zıpçıktı astrolog” diyen devrimci Martin Luter’den daha ilericidir. Ahmet
Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde.
Ey, Oğul!
Birşeye ille de benzeteceksen her budağından sürgün atan salkım saçak bir
böğürtlen çalısına benzet tarihi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğeri meyve
vermekte, bir diğeri ise kurumaktadır. Bir çağda birden fazla çağ yaşanır.
Ey, Oğul! Sen
sen ol çağdaş sözcüğünü insanlık tarihinin en ileri aşamasıdır belleme. Kimi
medeniyet yükselirken, kimi çiçeğe durmakta, bir diğeri gerilemekte, beriki
çökmektedir. Tek bir sürgüne takılıp kalma, bütüne bak. Ekolojiyi kolla ki,
tarih çalısı sürgün vermeyi sürdürebilsin. Birşeyden korkacaksan, soğuyan
Güneşin seni yarı yolda bırakmasından korkmalısın.
Ey, Oğul!
Tarihin olanı değil, “olması gerekeni” kaydetmesi gerektiğini vaaz eden,
Aristo. O gün, bugün, tarih yazıcılarının kısmı azamı kendilerini yandaş
sürgünlerin geçmişini asilleştirmekle yükümlü hissederler. Eski çamların bardak
olmaları da bundandır, ne Osmanlı, ne de Cumhuriyet tarihinin hakkıyla yazılamamamış olması da bundan.
Ey, Oğul!
Güneşin balçıkla sıvanmadığı söylemi, zamanın ruhuna yenik düşenlerin
avuntusudur. Tarih şahittir ki, güneş balçıkla sıvanabilir, gerçeklerin üstü
örtülebilir. Hakikat sükût suikastına kurban gidebilir, hiç söylenmemiş, dile
getirilmemiş gibi olabilir. Umumun
zihniyetine ters düşen gerçek, öfke uyandırır. Sapkınlıkla, sapıklıkla
suçlanır, savunmasız kalır.
Ey, Oğul!
Hakikatın bu yüzyıldaki en yaman hasmı, dünyanın yeni düzenine revaç veren
“doğru”lardır. Dünyaya çeteler hükümran
olduğunda evrensel kamuoyuna hitap eden ahkâm, insana dair
hakikatı yansıtmaz olur. Hakim
kültüre ters düşen toplumlar düşkün ilan edilir, milletler camiasından sürülürler.
Ey, Oğul! Kâfir
de olsan, müslüman değilim desen de Türk sayıldığın bir coğrafyanın çocuğusun.
Sen sen ol, 21. yüzyılın şen şakrak ahkâmına yine de kapılma. ’79 İran rehine
krizi, Körfez, Somali, Irak, Libya
kulağına küpe olsun. Rahmetli Edward Said’i ıskalamayasın.
Ey, Oğul!
Medyadan medet umma. Medya özgür
olabilemez. Medya’nın başarısı umumun
zihniyeti doğrultusunda ürün vermesiyle kaimdir. Gazeteci gerçek düşüncesini bağlı olduğunu
gazeteye sokmamak için para alandır.
İnsanoğlunun hafifmeşrep, hafızayı beşerin nisyan ile malûl olduğunu
bil, bugünün en silisiz gazetesinin, yarının en muteber tarihi vesikası sayılacağını
aklından çıkarma.
Ey, Oğul! Sen ki
mustakbel bir babasın, hakim ahkâmın etlerini kılçıklarından ayırmasını
öğrenmelisin. Mal, mülk, kılık kıyafet, itibar, sempoziyumlar, paneller göz
kamaştırır. Sıkılmış yumruklar, keskin bakışlar, konserler, mitingler gönül
çeler. Pop zihniyetin doğru saydığını
nihai hedeftir diye belleme. Şaşaalı kabullerin kendi gerçeklerini karartmasına izin verme. Akranlarının aklına
ille de uyma. Genelde kabul gören ahkâma
saygılı bir mesafede dur. Haktan ayrılma, gerçeklerden kopma ki, hakikat sulpunun
yolunu bulabilsin.
Ey, Oğul!
Kahraman “kahr”dan türeme, kahramanlık konjönktürel. Görkemli törenlerle üstün
hizmet madalyaları tevdi eden, umumun zihniyeti. Kahramanlığın hallerden bir
hal, umumun ayran gönüllü olduğunu unutmayasın. Oysa yiğitlik içsel bir haslettir. Haysiyetliliktir,
erdemliliktir, cesarettir, mertliktir;
samimiyettir, sadakattir, vefadır, üstün ahlâktır, kârsız sevgidir,
ölçülü saygıdır. Dobra ama patavatsız değil, cömert ama savurgan değil, yürekli ama saldırgan değil, inançlı ama
yobaz değil, içten ama ahmak değildir yiğit.
Ey, Oğul!
Kahraman, gücü yetmediğinde kahraman olmaktan çıkar. Yiğit, gücü yetmese de yiğit kalır. Yiğitlik
madalyası yoktur. De ki, takınamadın, ne
gam? Sen öyküneceksen, kahraman olmaya
değil, yiğit olmaya öykünesin.
Ey, Oğul!
Akranıyla uçmayan kuş, semada hu! çeker derler. Sen sen ol, kankalarını
sıradışı zekâlardan seç. Edepsizden edebini satın al. Cehl ile söyleşme ki,
konjönktürel ahkâm seni fenersiz yakalayamasın.
Ey, Oğul!
Bayağılık geçer akçe olup yüreğini daralttığında, varıp büyük edebiyatçıların kapılarında yatasın.
Neşet Ertaş, her kahramanın yiğit olmadığı en iyi bir bilendir. İnsan serüvenin
üç yüz senaryodan ibaret olduğunu sana William Shakespeare hakkıyla anlatır.
Manzarayı umumiyi İbni Haldun hocadan sor. Cemil Meriç üstadı ihmal
etme ki, özgün sanılan tekliflerin arkasına saklanmış Godot’u bekleyen asıl
eserleri gösterebilesin.
Ey, Oğul! Sakın
ola ki, kitapları kendi düşüncelerini doğrulatmak için okuyanlardan olmayasın.
Okumak gece yolculuğuna benzer, unutmayasın. Kelimeleri karayollarının karanlık
susaların iki yanlarını işaretlemek için yerleştirdiği fosforlu kedigözleri gibi
düşüneceksin. Kedigözlerinin kendilerine ait güç kaynakları yoktur. Kitap
sayfalarındaki kavramlar misali hayata gelmeleri, parlayabilmeleri için far
ışıklarının üzerlerine düşmesi, onları aydınlatması gerekir.
Ey, Oğul!
Sürücünün ehil olanı, kelimeleri
aydınlatanın kendi farları olduğunun şuurunda olandır. Bırakıp gittiğinde
susanın yeniden karanlığa bürüneceğinin, kararan metinlerin gecenin zifrini
delemeyeceklerinin idrakında olmalısın. Bilgiyle gerdeğe girmek isteyen
sürücünün ehil olması gerekir.
Ey, Oğul!
Direksiyon başındaki o sürücü sensin. Kavramların dile gelebilmeleri için
tekeri uygun yönde kırması gereken de sen. Kitap kapaklarını örtme ki sayfalara
ışık sızabilsin, kelimeler, kavramlar parlasın. Tekinsiz bir yüzyıla denkleyen
ömrün, karanlığa gömülmesin.
Ey, Oğul!
Çetelerin topluma hükümdar oldukları çöküş süreçlerinde eşrefi mahlûkat
mertebesinin hakkını vermek zor zenaattır. Velâkin, gerçek şu ki, peşkire
silinip kirli sepetine atılmış meni olmak da vardı. Düşün, neler çekmektedir
dölleyebilmek için bir sperm bir ovumu. Varedilmiş olmanın mucizesini
milyonların arasından sıyrılan o cengâver sperminden soracaksın atanın. Ve
madem ki, mucize gerçekleşmiştir ve varsın, vareldilmiş olmanın kıymetini
bileceksin.
Ey, Oğul! Bu
dünyaya dair senin tecrüben birse, beşerinki bindir. İslâm’ın, Zen’nin,
eski/yeni Hıristiyanlığın kendini bilmeni öğütleyen kadim korosuna kulaklarını
tıkamayasın. Fikirlerini, inançlarını, duygularını, davranışlarını,
türdaşlarınla ilişkilerini, bıkmadan, usanmadan, sürgit irdelemekten geri
durma. Kendinle yüzleşmekten korkma.
Ey, Oğul! Herkes
yanlış bir ben doğru inancı ne kadar saçmaysa, herkes doğru bir ben yanlış
hükmü de bir o kadar saçmadır. Meğer ki, kendinde keşfettiğin fıtri gücü,
kabul, itiraf ve ilân etmekten kaçınıyor olasın, sayısız olumsuzlukla bir başına halleşebilecek
donanıma sahip olduğundan zinhar kuşku duymayacaksın. Çünkü, insansın ve bu
dünya seninle başlar, seninle biter. Ataleti teslimiyyetle karıştırma.
Yüreğindeki savaşçıyı uyandırmaya üşenme ki, 21.yüzyılın dayattığı ahval ve
şeraitte kendine mukayyed olabilesin.
Ey, Oğul!
Zulmet, meçhul karanlıktır, kaostur. Lâkin, içeni Kıyamet’e dek diri kılan
efsanevi abı hayat/bengisu da zulmette gizlidir. Her kim ki, bu dünya ile
kifayet etmez, Büyük İskender misali dirilik suyunun peşinde, Zulmet’e
dalmaktan geri durmayacaktır.
Ey, Oğul!
Sibernetik organizmaların çağdaş yaşamın dirilik suyu olduklarını gözden
kaçırma. “Cyborg” dediğin, ihtiyar güneş kızıldeve dönüşüp Dünya’yı yutmaya
durduğunda insanoğlunu ölümsüz kılacak sonsuzluk tasavvuru, kadim Yaratılış
mitlerindeki bengisunun yüksek teknoloji uyarlaması. Heyhat, 21. yüzyılda kimse
yatağında ölmeye razı değil.
Ey, Oğul! Sen
sen ol, fizikle, matematikle iyi geçin. Bir gözün de hep astronominin üstünde
olsun ki yeni bulguları ıskalamayasın.
Evren ve Dünya’ya dair algılarımıza, fizik ile matematik ayar verirler. Sosyal
bilimler, sanat, edebiyat, hukuk, hatta
müzik, bunların yasaları doğrultusunda şekillenir. İtikada dair kaziye
ve hükümler dahi fizik kurallarıyla desteklenmez, fen ile terbiye edilmezlerse,
ibadet etkisiz kalır.
Ey, Oğul! Kimse
Katolik Kilisesi kadar bağnaz olmasın. Unutma ki, onlar bile İncil’in “dünya
evrenin merkezinde sabittir, gökcisimleri onun etrafında dönerler” şeklindeki
ahkâmını tevil etmek zorunda kaldılar. Dini inançlar söz konusu olduğunda
hatayı tevil etmek, yanlışı kılıfına uydurmak yüzyıllar alır. Erken öten
horozun başının kesildiğini de unutmayasın.
Alev Alatlı
Toplam Okunma Sayısı : 622