İSA YUSUF ALPTEKİN’İN MÜCADELE HAYATI

İSA YUSUF ALPTEKİN’İN MÜCADELE HAYATI

İsa Yusuf Alptekin milli davamızın en karizmatik liderlerinden birisidir. Adı Doğu Türkistan ve Doğu Türkistan davası ile özdeşlemiştir. Bu sembol ismin arkasında koca bir mücadele hayatı söz konusudur.

 

İsa Bey’i anlamak için önce Çin siyasal çevrelerinin ve Çin kaynaklarının ona yönelttiği suçlara bakmakta yarar vardır. Çünkü bu “suçlar” İsa Bey’in asil niyeti, hedefi ve yöntemlerini gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Çinliler İsa Bey ve arkadaşlarını şu suçlarla itham ederler: “Bir, onlar Muhammed Emin’in “Şarkiy Türkistan Tarihi”ne sarılarak bazı bölücüleri topladılar, anti devrimci kitap yazarak tarihi saptırıp vatanı parçalamak istediler. İki, Altay neşriyatını kurup Panislamizm, Pantürkizm’i kuvvetle teşvik ettiler. Üç, Uygurca “Erk”(Özgürlük) gazetesi, “Meş’el” (Kıvılcım) gazetesini çıkarıp her günkü sayısının başına “Milletimiz Türk, dinimiz İslam, yurdumuz Şarki Türkistan şeklindeki sözleri bastılar. Dört, Muhammed Emin ile İsa bir kütüphane açıp Türkiye’den Panislamizm, Pantürkizm’i teşvik eden pek çok kitabı getirttiler. Beş, Panislamizm, Pantürkizm teşkilatlarını organize ettiler. Altı, sözde “Alfabe Birliği hareketi”ni kuvvetle teşvik ettiler, gerçekte Uygur dilini Türkleştirdiler. Bunun için onlar, Türk dilinin birliğini sağlayan araştırma sınıfları organize ederek Uygur dilini Türkleştirme tasarısını düzenlediler”[1]. Bu “suçlar”dan anlıyoruz ki, İsa Bey büyük bir Türk milliyetçisidir. Onun bütün eylemlerine yön veren işte bu ideoloji olmuştur. Çünkü hepimiz biliriz ki, ameli belirleyen ve amele yön veren iman (inanç, ideoloji)dır.

 

İsa Bey bu ideolojiyi ne zaman, nerede ve nasıl benimsemiştir.? Bu sorunun cevabı onun çocukluk ve gençlik yıllarında saklıdır. İsa Yusuf Alptekin 1901 yılında Kaşgar’ın Yenihisar kasabasında doğmuştur. Babası Yusuf,  annesi Ayşe’dir. İsa Bey ailenin 12 çocuğundan birisidir. İlk tahsilini kendi kasabasındaki Yakup Ahund Molla’nın okulunda almıştır. Görmüş olduğu dini eğitim onun sağlam bir inanç yapısına sahip olmasına vesile olmuş, komünist fikir akımlarının, komünist propagandalarının etkisine karşı direnebilmesinde bir kalkan vazifesi görmüştür. İsa Bey sonradan tahsiline Çince eğitim veren okulda devam etmiştir. Çünkü o dönemde Çin yönetimi Türk çocuklarını zorla Çince okullarda okutmaya çalışıyordu. İsa Bey’in Çince öğrenmiş olması onun politik hayata adım atmasına vesile olmuştur. Çünkü o bu okuldan mezun olunca Çinli kaymakama tercüman olmuş, bu sayede siyasal çevreyi, Çin yönetim sistemini tanıma fırsatı bulmuştur. 1926 yılında Çinli Kaymakam hükümet tarafından Andican’a konsolos olarak tayin edilince, İsa Beyi de yanında götürmüş, böylece İsa Bey Andican’da üç yıl, Taşkent’te üç yıl olmak üzere Batı Türkistan’da 6 yıl kalmıştır. Bu altı yıl İsa Bey’in hayatında belirleyici olmuştur. O Batı Türkistan’da bulunduğu sürede Özbek, Kazak, Tatar, Rus entelektüelleriyle temasta bulunmuş, farklı ideolojileri, siyasi akımları inceleme imkanı elde etmiştir. Orta Asya ve Rusya’nın bir çok şehrine seyahat gerçekleştirmiş, bu seyahatler ona komünistlerin ve komünist rejimin hakiki mahiyetini anlama imkanı sağlamıştır. Özellikle Batı Türkistan’daki Türkçüler, milliyetçiler ve ceditcilerin İsa Bey üzerindeki etkisi çok derin olmuştur. Onun Türkçü ve milliyetçi kişiliğini işte o dönemde kazandığını söylemek mümkündür.

 

İsa Bey Batı Türkistan’da bulunduğu sırada kendi inancı ve ideolojisine uygun bir politik hedef ve bunun için gerekli yöntem ve yol haritası belirlemeye çalışmıştır. Bunun için uzun bir arayış içerisine girmiştir. Hatıralarında şöyle der: “Beni Çin esaretine alışmak, esaretini benimsemek, Çinlilere alet olmak, komünizm tuzağına düşmekten alıkoyacak, ışık tutucu, yol gösterici bilgiler öğrendim. Memleketimin şanlı geçmişini, Doğu Türkistan’ın hür, müstakil yaşadığı devreler, Doğu Türkistan’ın uğradığı Çin istilaları, Çin imha politikasına karşı patlak veren milli ayaklanmalar, milli ayaklanmaların verdiği neticeler, milli ayaklanmalardan sonra Çinlilerin yaptığı katliamlar hakkında bilgi edindim.”[2]İsa Bey dönemin küresel ve bölgesel konjonktürünü, Uygur toplumunun sosyolojik yapısını, etno-psikolojisini, Doğu Türkistan’ın politik, ekonomik, kültürel koşul ve imkanlarını, Çin siyasi çevresinin mekanizasyonunu çok iyi analiz etmiştir. Hatıralarından anladığımız kadarıyla, İsa Bey Rusların Doğu Türkistan’a girmelerini, burayı da batı Türkistan gibi Rusya’ya ilhak edeceklerini öngörüyordu. Ayrıca Doğu Türkistanlı komünistler de Rusları kurtarıcı olarak görüyor, Rusların yardımıyla Doğu Türkistan’da bir komünist yönetim kurmayı planlıyorlardı. Rusların Doğu Türkistan’ı işgal etmeleri kuvvetle mümkündü. Rusların işgal planlarına karşı Doğu Türkistan’ı koruyabilecek tek jeopolitik güç ise Çin’di. Yüksek muhtariyet statüsüyle Çin’e bağlı kalmak Doğu Türkistan’ın Ruslar tarafından yutulmasını önleyecekti. İsa Bey’in stratejisi Çin sayesinde Doğu Türkistan’ı Ruslardan korumak, ancak Çinlileri de bu bölgeden uzak tutmaktı. İsa Bey bunun için en uygun yöntemin politik mücadele olduğuna karar vermiş, silahlı mücadele yöntemini dönemin koşullarında uygun bulmamıştır.

 

Almış olduğu karar üzerine, 1932 yılında Çin’e gitmiş, Pekin, Tianjin ve Nankin’de Çin siyasal çevreleriyle temasa geçmiş, 1936 yılında Milliyetçi Çin parlamentosunda Doğu Türkistan milletvekili olarak görev yapmaya başlamıştır. O bu hususta şöyle diyor: “Ben Çin’e gitmişsem, Çin’i sevdiğimden, Çin’de yaşamak istediğimden dolayı değil, Çin’den istiklale yakın bir hakka sahip milli bir muhtariyet temin ederek Rusların Doğu Türkistan’a yönelik istila planlarını önlemekti.”[3]

 

İsa Bey ve arkadaşları Çin parlamentosunda çok çetin mücadele vermişlerdir. Esas gaye Doğu Türkistan adının, Türk kimliği ve Türk kültürünün tanınarak yasal güvence altına alınması olmuştur. Çin anayasa taslağı hazırlanırken İsa Bey ve arkadaşlarının sunduğu yasa teklifleri incelenirse, bu nokta açıkça anlaşılır. İsa Bey ve arkadaşları Doğu Türkistan’da yaşayan halkın adının “ “Türk” adıyla anılması, Şincan isminin “Doğu Türkistan” olarak düzeltilmesi, Doğu Türkistanlılara muhtariyet hakkının tanınması, resmi yazışmalarda, eğitimde, devlet sınavlarında yerli halkların dili ve yazısının kullanılması, Çincenin yabancı ve yardımcı dil olarak okutulması, Doğu Türkistan’daki okullarda din dersinin okutulmasını teklif olarak sunmuştur. Bu teklifler Çinlilerin öfkesine neden olmuş, entelektüel çevrede büyük tartışmalar yaşanmıştır.[4] Bu teklifler doğal olarak Çinliler tarafından reddedilmiştir. Çünkü Çin Cumhuriyeti’nin kurucusu Dr. Sun Yatsin etnik Çinlilere dayalı bir ulus devlet inşa etme projesini ortaya koymuş, bu projenin gereği olarak Çin sınırları içerisinde yaşayan azınlıklarının asimilasyon edilmesini öngörmüştür. Dolayısıyla Çin’in azınlıklara yönelik etnik politikası asimilasyon ilkesine dayanan cebri kültürel Çinlileştirme politikasıdır. Bu politika gerek Milliyetçi Çin, gerekse Komünist Çin iktidarı tarafından uygulanmış ve hȃlȃ uygulanmaktadır. Çinliler bir taraftan ulusal tamlık, territoriyal bütünlük, çok-etnikli senfonik uyum söylemleriyle azınlıklara yönelik asimilasyon hedeflerini kamufle ederken, diğer taraftan da etnosantrizm temelli saldırgan milliyetçiliği benimsemişlerdi. Türk kimliğini kabul etmiyorlardı. Çin basınında Doğu Türkistanlı Türklerle ilgili şöyle propaganda yapılıyordu: “1. Doğu Türkistan halkı, Çin milletinden ayrı bir millet olmayıp onun bir kabilesidir. 2. Aradaki lisan farkı, uzun zaman birbirimizden uzakta bulunduğumuzdan ileri gelmektedir. 3. Bütün Şincan halkının Çince’yi öğrenmesi lazımdır. Dilimizi bilmedikçe kardeşlik hislerimiz sağlamlaşamaz. 4. Çinlileri Şincanlı kızlarla evlendirmeliyiz. Böylece kardeşlik, akrabalık sevgi ve muhabbetleri artar. 5. Şincan geniş bir memlekettir. Nüfusu çok azdır. Bunun için Çin’den göçmenler gelmesi lazımdır. Bu suretle nüfus fazlalaşacak ve Çinlilerle Türkistan halkı, birbirlerine daha yakın oturacaklar, aynı zamanda Çince’yi kolayca öğreneceklerdir.”[5] Bu durum Çin’in cebri antropolojik kültürel birleştirme taktiğinin bir yansımasıdır. Bu bakımdan İsa Bey’in mücadelesi büyük bir direniş hareketiydi. O Çin parlamentosunda görev yaptığı süreçte kendi taleplerinin gerçekleştirilmesi için çalışmış, Çin hukuk sistemini sonuna kadar zorlamıştır.

 

İsa Bey büyük bir Türk milliyetçisidir. O kabile milliyetçiliğini değil, Türk milliyetçiliğini savunmuştur. Bunu onun politik mücadelesinde değil, kültürel faaliyetlerinde de görmek mümkündür. İsa Bey Batı Türkistan’dayken Türkiye, İdil-Ural, Kırım, Azerbaycan ve Taşkent’te basılmış binlerce kitap toplamıştır. Onun 1939 yılında Türkiye’ye geldiği vakit, Türk tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Maarif  Bakanlığından on sandık kitap toplamış ve  bu kitaplarla Yusuf Has Hacip kütüphanesini kurmuştur. O ayrıca  1946 yılında Altay Neşriyatını kurmuş, Altay adında bir dergi ve Erk adında bir gazete çıkarmıştır. Erk gazetesinin üst sağ köşesinde İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, işte, fikirde birlik” sloganı yazılmış, Sol üst köşesinde ise: “Irkımız Türk’tür. Dinimiz İslam’dır. Yurdumuz Türkistan’dır.” ibaresi yazılmıştır. Bunlar İsa Bey’in İsmail Gaspıralı’nın temsil ettiği ceditçilik hareketinden ve bu hareketin iki önemli değeri olan Panislamizm ve Pantürkizm ideolojisinden ne kadar etkilendiğini gösterir. Onun tüm Türk boylarının anlayabileceği bir ortak Türk dili yaratma girişimini de burada hatırlatma gerekir. O dönemde yayımlanmış gazete, dergi ve kitapların dili incelenirse, Türkiye Türkçesine ait terim, kavram, sözcük ve ifadelerin yoğunluğu dikkati çeker. Onun Nankin’de çıkarmaya başlayıp Tayvan’da 1980’lın yıllara kadar düzenli olarak yayımlanan “Han Tengri” dergisinin dili de bu özelliğe sahiptir. İsa Bey gençleri Türkiye Türkçesi öğrenmeye sevk etmiş, bir çok genç Türkiye’den getirilen kitaplar sayesinde Türkiye Türkçesi öğrenmişlerdir. İsa Bey Doğu Türkistanlılara milli şuur, Türklük şuuru ve kitlesel bilinç aşılamak istiyordu. Dolayısıyla gerek Ruslar, gerekse Çinliler İsa Bey ve arkadaşlarını sürekli Pantürkistlikle Panislamistlikle suçlamışlardır.

O hȃlde Çinliler İsa Bey ve arkadaşları Mesut Sabrı Baykuzu, Mehmet Emin Buğra’yı neden yönetime getirdiler?  Bilindiği gibi, o dönemde nasyonel-Bolşevizm ideolojik ve politik sınırını genişletme, yani politik globalleşme hedefi doğrultusunda Doğu Türkistan’ı da kontrol altına almaya çalışıyordu. Diğer taraftan Çin komünistleri Milliyetçi Çin iktidarını tehdit ediyordu.  Japon kuvvetleri de Çin’in önemli bölgelerini işgal etmiş durumdaydı. Arada sıkışan Milliyetçi Çin iktidarı zorunlu olarak anti-komünist oldukları bilinen İsa Bey ve arkadaşlarını tercih etmiştir. Bu tercih Doğu Türkistan’daki sağcılarla solcuları birbirine düşürme ve birlik oluşturmalarını önlemede de etkili olacaktı. Gerçekten o dönemde Doğu Türkistanlılar Rus yanlısı komünistler ve Türkçü milliyetçiler olmak üzere ikiye ayrılmış, toplumda büyük huzursuzluklar baş göstermiştir.[6]

 

İsa Bey son derece mütevazi ve demokrat bir kişiliğe sahipti. Zekiydi, uyanıktı, aynı zamanda espriliydi. Çinlilerin karakteristik özelliklerini, psikolojisini, reflekslerini, düşünce tarzını, iş yapma yöntemlerini çok iyi analiz etmiştir. Dolayısıyla Çinlilerle olan kişisel, sosyal ve politik ilişkilerinde Çinlilerin beklentilerine uygun davranmayı da bilmiştir. Bu davranış tarzının onun Çin siyasi sisteminde yer edinmesinde önemli payı vardır. İsa Bey zihninde tasarladığı hedefe ulaşmada kişisel ve sosyal ilişkilerden etkili bir şekilde istifade etmiştir. Fikir ve düşünce yapısı bakımından tamamen zıt olan kimselerle aynı ortamda yan yana çalışabilmiş ve rakiplerinin dahi takdirini kazanmıştır. Mesela Ahmetcan Kasımı, Abdukerim Abbasov, Seyfettin Azizi, Burhan Şehidi fikir yapısı ve temsil ettiği ideoloji bakımından İsa Bey’den tamamen farklıydılar. Söz konusu kişiler komünist ideolojisini benimsemiş ve bu ideolojinin milleti ve vatanı kurtarabileceğine samimi olarak inanmış kimselerdi. Dolayısıyla İslami faaliyetlere ve Türkçülüğe şiddetli karşı idiler. Seyfettin Ezizi kendi anılarında şöyle yazar: “ABD emperyalizmi yine yeni bir suikast planladı, onlar kendi asiliğinden korkup yurt dışına kaçmış olan Mesut, Muhammed Emin Buğra ve İsa gibi sadik uşaklarını, Pantürkizm, burjua milliyetçilerini 1946 yılında Şincang’a saldılar”. “Bu üçünün ortak özelliği, milliyetçi olmalardır. Temel düşüncesi Sovyetlere ve komünizme karşı olmaktır”. “Onların arzusu pantürkizmi yaymak, “Türkler Devleti”ni kurmaktı. Pantürkizm’in programı Doğu ve Batı Türkistan’daki bütün Türkçe konuşan halkları(Türkiye Türkleri de bunun içinde) bir bayrak altına toplayarak bir bütün Türk imparatorluğunu kurmaktır”[7]. Ama İsa Bey 1946 yılında Milliyetçi Çin hükümeti ile Doğu Türkistan Cumhuriyeti hükümeti temsilcileri arasında kurulan koalisyon hükümetinde bu kişilerle birlikte çalışmıştır. Bu hükümette revizyon yapıldığı vakit, Mesut Sabrı Baykuzu hükümet reisi, İsa Yusuf Alptekin genel sekreter olmuşlardır. Mesut Sabrı Baykuzu’nun hasta ve yaşlı olması dolayısıyla hükümetin işlerini İsa Yusuf Alptekin yürütmüştür.

 

İsa Bey 1949 yılında Çin komünistlerinin Doğu Türkistan’ı işgal etmesinin ardından yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştır. O önce Hindistan’a, sonra Hindistan üzerinden Türkiye’ye gelmiştir. İsa Bey Türkiye’ye geldikten sonra da mücadelesine devam etmiştir. O 1950’li yıllardan 1970’li yıllara kadar pek çok devletin cumhurbaşkanlarına, başbakanlarına, büyükelçilerine, senatörlerine muhtıra göndermiştir. Gönderdiği muhtıraların içeriği incelendiğinde, onun bunlarla Doğu Türkistan Türklerinin tarihini, kültürünü, mevcut durumunu ve taleplerini dile getirdiği, bu vesileyle Doğu Türkistan davasını tüm dünyaya anlatmak istediği görülür.[8] İsa Bey bu süreçte pek çok ülkeye seyahat gerçekleştirmiş, Doğu Türkistan davasını dünyaya anlatmıştır. 

 

İsa Yusuf Alptekin tüm hayatını Türklük için, Doğu Türkistan’ın özgürlüğü için feda etmiş bir şahsiyettir. Her şeyden önce bir Türk milliyetçisidir. Anti-komünist duruşu ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Politik mücadelesini eğitim, basın yayın ve sanatla desteklemiştir.



[1]Şincang Üç Vilayet İnkılabı tarihi, Milletler Neşriyatı, Pekin, 2000, s. 407.

[2] İsa Yusuf Alptekin, Esir Doğu Türkistan İçin, İstanbul, 1985,  s. 70

[3] İsa Yusuf Alptekin, Esir Doğu Türkistan İçin,  s. 524

[4]Muhemmed Emin Buğra, Kalem Küreşi (Kalem Mücadelesi), 2. Baskısı, Ankara, 1990.

[5] İsa Yusuf Alptekin, Esir Doğu Türkistan İçin, s. 430

[6] Andrew D. W. Forbes, Doğu Türkistan’daki Harp Beyleri, Çeviren: Enver Can, Bayrak yayıncılık-Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd.Şti, İstanbul, 1991, s. 385-388

[7] Seyfettin Ezizi, Ömür Dastani (Eslime 2), Milletler Neşriyatı, Pekin, 1997,  Ss. 212-213

[8] İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan İnsanlıktan Yardım İstiyor, Otağ Matbaası, Ağustos 1974; Esir Doğu Türkistan İçin -2, İsa Yusuf Alptekin’in Mücadele Hatıraları, Yayına Hazırlayan: Ömer Kul, berikan yayınevi, Ankara, 2007.

Toplam Okunma Sayısı : 545